Dahilerin oynadığı oyunlar: Yaratıcı düşünce teknikleri
30/12/2021
“İnsan, düşünce barındıran bir bitkidir; tıpkı bir gül ağacının gül, elma ağacının da elma barındırdığı gibi.” der, Antoine Fabre D'Olivet. İnsan öyle bir bitkidir ki, düşünce meyvesini dört mevsim üretir.
Peki, bizi doğamız gereği var olan düşünce üretkenliğinden alıkoyan nedir? Bir problem karşısında “çözüm üretemiyorum” düşüncesine kapılmamıza sebep olan şey nedir?
Bunun cevabı, temelinde önyargılarımıza dayanır. Zihnimizde oluşturduğumuz çeşitli düşünce kalıplarına sıkışıp kalmış olmanın getirdiği bazı önyargılar, üretkenliğimizi en çok körelten unsurların başında gelir. Bazen kendi aklımızdan geçirdiklerimize, bazen de başkalarının fikirlerine karşı peşin hükümleri sıralarız; bize göre o fikir “tutmayacak”, bir probleme “çözüm olmayacak” ya da ilgili kişilere sunulduğunda “mantıksız” bulunacaktır. Hem ne gerek vardır ki çıkıntılık etmeye?
Kendi fikirlerimiz söz konusu olduğunda da, acımasız eleştiri oklarımız hazırdır. Yeni bir fikir ya da farklı bir çözüm önerisi aklımızın ucundan geçmeye görsün, aynı hızla “bu fikir çöp, söylesem kesin mantıksız görülecek” gibi daha birçok yargı sıralanır zihnimizde. Oysa her meyve gibi düşünce meyvesinin de kendi zamanını beklemeye ihtiyacı vardır. Bir fikir akla geldiği an uygulanamayabilir, o dönemin şartlarıyla gerçekleştirilemeyecek durumda ya da mantıksız görünüyor olabilir. Ancak bu onun çöp olması gerektiği değil, zamanını beklemek üzere fikir defterinizdeki yerini alması gerektiği anlamına gelir.
Kendimize yönelttiğimiz kuşku, tereddüt ve korkular sebebiyle ürettiğimiz fikirleri öncelikle kendi içimizde değersizleştirmeye başlarız. Bu durumu öz imaj psikolojisi öncülerinden Prescott Lecky “Eğer bir düşünce daha güçlü başka bir fikir veya kavramla tutarlı değilse, akıl bunu reddedecektir.” şeklinde açıklamıştır. Bu çerçevede zihin kalıplarımız ile çelişen tüm yeni ve yaratıcı fikirler henüz değerlendirmeye alınmadan yok sayılmaktadır. Tüm bu düşünce kalıplarının içerisinde dönüp durur, aynı düşünce kalıplarıyla yeni ve farklı fikirler üretememekten yakınırız. En nihayetinde bir paradoksun içinde sıkışır kalırız.
Michael Michalko’nun kaleme aldığı Dahilerin Oynadığı Oyunlar kitabında da kendi zihnimizin tabularını yıkmak, içinde dönüp durduğumuz bu paradokstan sıyrılarak yeni ve farklı düşünceleri tetiklemek adına çeşitli yaratıcı düşünce teknikleri yer alır. Bu tekniklerin en başında tabi ki farkındalık geliyor. Öncelikle zihnimizi sınırlandırdığımızın farkına varmalı ve bu sınırları bilinçli bir şekilde dağıtmalıyız.
Tik – Tak: Fikirlerimize olumlu bakma sanatı
Bu teknik ile kendi kendimize çizdiğimiz düşünce sınırlarını fark edecek ve yerlerine olumlu yargıları yerleştireceğiz. Bu çalışmada Tik başlığı altına zihnimizde var olan olumsuz yargıları, Tak başlığı altına da bu yargıların olumlu versiyonlarını listeleyeceğiz.
Örnek:
Tik
Muhtemelen bunu berbat edip feci şekilde çuvallayacağım.
Kendimi disiplin altına alamıyorum, kendi başıma zamanımı yönetmeyi beceremeyeceğim.
Tak
Mükemmel olması gerekmez. Bir şeyler öğrenebilirim ve bittiği zaman kendimi nasıl hissedeceğimi düşünmeliyim.
Tanıdığım herkes kadar ben de kendimi yönetebilirim.
Bu listeyi olabildiğince uzatmaya çalışalım. Birkaç cümleden sonra, başta olumlu cümle türetmede zorlanıyorken zihnimizdeki önyargılar yerlerini kendiliğinden olumlulara bırakmaya başlayacak ve aslında baskın rol oynayan olumsuz yargıların sayısı bir elin parmağını geçmiyorken, olumlu yargıların listesinin uzayıp gittiğini fark edeceksiniz.
İlk baktığınızda, yukarıdaki şekiller tuhaf ve anlamsız görünecektir. Zihnen siyah şekillere bakmaya koşullandırılmış olduğumuz için, siyahların arasındaki beyaz şekilleri görmezden gelebilirsiniz. Eğer beyaz şekiller üzerine odaklanırsanız, FLY ve WIN kelimelerini görebilirsiniz. Son durumda beyaz şekiller dominant hale gelir ve siyahların önemi azalır.
Tik-Tak tekniği ile de olumlu düşünceleriniz aktif hale geldikçe olumsuz düşünceleriniz siyah şekiller gibi uzaklaşacaktır. Bir kere Tik-Tak’ı bir süre kullandığınızda, olumsuz düşünceleri sanki öncesinden planlamış gibi olumlu düşüncelerle değiştirdiğinizi göreceksiniz. Kuşku veya korku hissettiğiniz zaman, otomatik olarak beyaz düşünceleri aramak için bunları bir sinyal olarak kullanacaksınız.
Düşünce Oyuncakları
Orijinal fikirler elde etmek için, diğer herkesin baktığı aynı enformasyona bakıp bunu yeni ve değişik bir kalıba oturtacak şekilde organize edebilmeniz gerekir. Bu, aktif düşünmedir.
Düşünce Oyuncakları aktif bir düşünür olmanızı sağlamak için somut teknikler sunmaktadır. Michael Michalko, “Düşünce Oyuncakları” adını verdiği yaratıcı düşünce tekniklerini sol beyin ve sağ beyin işlevlerine göre; Doğrusal Düşünce Oyuncakları (sol beyin) ve Sezgisel Düşünce Oyuncakları (sağ beyin) olmak üzere iki alt başlığa ayırmıştır. İkisinin arasındaki temel fark; Doğrusal Düşünce Oyuncakları mevcut enformasyonu yapılandırırken, Sezgisel Düşünce Oyuncakları içgörü, hayal ve sezgiyi kullanarak yeni enformasyon yaratır.
SCAMPER (Beyin Fırtınası) Tekniği:
“Kendinizi birinci fikriniz ile sınırlandırmak hayal gücünüz için bir felakettir. İyi bir fikir elde etmenin en iyi yolu, mümkün olduğu kadar çok fikir elde etmektir.”
Doğrusal Düşünce Oyuncakları’ndan biri olan SCAMPER, en basit haliyle manipülasyona dayanır. Manipülasyon, yaratıcılığın kardeşidir. Mevcut olan bir fikrinizi alın ve bunu yeni bir fikir haline gelecek şekilde manipüle edin. Unutmayın, yeni olan her şey esasen mevcut olana yapılan ilavelerden ya da düzenlemelerden ibarettir.
Bu tekniği uygularken yeni fikirleri tetikleyen bir soru dizisi kullanacağız. İlk kez Alex Osborn tarafından önerilen bu soru dizisi, daha sonraları Bob Eberlein tarafından son halini almıştır.
- Substitude: Yerine Koyma
- Combine: Birleştirme
- Adapt: Uyarlama
- Modify, Minify, Magnify: Değiştirme, Küçültme, Büyütme
- Put to other uses: Diğer kullanışların yerine koyma
- Eliminate: Yok etme, Çıkarma
- Reverse, Rearrange: Tersine çevirme ya da yeniden düzenleme
Üzerine düşünmek istediğiniz sorunu/konuyu izole ettikten sonra listedeki tüm başlıklar üzerine kendinize sorular sorun; Mevcut olanın yerine ne koyabilirim? Eldekini, başka bir yöntemle nasıl birleştirebilirim? Başka bir yerden neyi uyarlayabilirim ya da ekleyebilirim? Nasıl başka amaçlar için de kullanabilirim? Eldekilerden neyi çıkarabilirim?...
Odaklandığınız konuda soru sormak, konuyu tüm açılarıyla ele almanız açısından kritiktir. Sorularınız ile muhtelif alternatifler üretebilir ve tekrar orijinal fikrinize dönebilirsiniz. Çeşitli alternatifler derlemek sizi hiçbir zaman en aşikar yaklaşımı kullanmaktan alıkoymaz. Aksine, bunu kullanma kararınızı daha anlamlı hale getirir. Tek seçenek gibi göründüğü için seçmiş olmak yerine ilk fikrinizin en iyisi olduğu anlaşıldığı için seçmiş olursunuz.
Da Vinci’nin Tekniği:
Leonardo Da Vinci’nin fikir elde etmek için tekniği; gözlerini kapamak, tamamen gevşemek ve bir kağıdı rastgele çizgiler ve karalamalar ile doldurmaktı. Sonra gözlerini açar ve karalamalardaki imajları, örnekleri, yüzleri veya olayları arardı. İcatlarının birçoğu da bu karalamalardan çıkıp gelmiştir.
Grafik ideleştirme (eskiz, karalama veya çizim) sözlü ideleştirmeyi tamamlayıcı bir rol oynar. Yeni enformasyon kümeleri başlatmanın iyi bir yolu resimleri kullanmaktır. Karalama, soyut fikirlerin elle tutulur hale gelmesine yardımcı olur.
Sezgisel Düşünce Oyuncaklarından biri olan bu teknik için ilk adım odaklanacağınız sorunu/konuyu belirlemek. Belirlediğiniz sorunu bir kağıda yazdıktan sonra birkaç dakika üzerine düşünün ve çeşitli sorular sormaya başlayın; “Neyi anlamak istiyorum? Engeller neler? Uymayan ne var?...” Bu sorular üzerine rastgele çizimler yapmaya başlayın. Bu noktada zihni serbest bırakmış olmak oldukça önemli. Aklınız nasıl çizmek istiyorsa öyle çizin. Onu çizmeden önce, çizimin neye benzeyeceğini bilmenize ihtiyaç yok. Şans eseri veya rastgele olması, çiziminize derinlik verir. Bilinmeyen fakat bilinçaltınızdan gizli bir mesaj olarak düşünülebilecek olan, aktif bir düzen ve anlam prensibine işaret eder. Bazı insanlar, imajları çizim esnasında daha az kontrol edebilmek için ters ellerini kullanırlar.
Çiziminizi inceleyin, önce bir bütün olarak ardından parçalara ayırarak göz gezdirin. Bunlar düşüncelerinizin görsel temsilidir. Her bir imaj, sembol, çizgi veya yapı için aklınıza ilk gelen sözcüğü not edin. Listelediğiniz bu sözcükleri serbest çağrışım yapacak şekilde yine ilk aklınıza gelen halleriyle bir paragrafa dönüştürün. Paragrafınız ile çiziminizin iki değişik dilde (sözlü ve grafik) aynı düşünceleri ifade ettiğini göreceksiniz. Çalışma sonunda elinizdekilerin yazmış olduğunuz sorununuzla nasıl bir ilişkisi olduğunu düşünün. Zihninizde yeni sorular belirecek. Bu, çözümün kapısını araladığınız anlamına geliyor.
Buraya kadar, Dahilerin Oynadığı Oyunlar kitabının Sezgisel ve Doğrusal Düşünce Oyuncakları’ndan birer örnek inceledik. Her bir düşünce oyuncağı tıpkı bebeklerin motor becerilerini geliştirmek üzere uygulanan teknikler/oyunlar gibi, zihinlerimizi de tetikleyecek ve yaratıcı düşünme becerilerimizi geliştirecek nitelikler taşıyor.
Her yeni fikir, tıpkı gündoğumu gibi kendinden sonra gelecek yeni fikirlerin habercisidir ve yine gündoğumu gibi hayat akışımızda varlığını sürekli olarak devam ettir. Önemli olan kendimize, her yeni gündoğumunun beraberinde kimi zaman güneşli kimi zaman da kasvetli bir gün getirse bile kendi içinde yeni şanslar barındırdığını ve her zaman çok değerli olduğunu hatırlatabilmek.