Duygusal olarak ne kadar dayanıklıyız?

14/10/2021

Duygusal olarak ne kadar dayanıklıyız?

“Umutsuzken, değiştirilmesi imkansız bir kaderi yaşıyorken bile hayatta kalmak için bir neden bulabileceğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.”

Viktor Frankl, Logoterapinin Kurucusu

 

Son dönemde yaşadığımız üst üste gelen sıkıntılı süreçlerin ortalama benliğimizde var olan zorluklara karşı savunma mekanizmalarımızı tamamen bozmuş durumda olduğunun farkında mıyız?

Sağlıklı benlik kimliğimizde her türlü zorluk, tehdit, çalkantılı işlere karşı kendimizi korumak ve zorlukların üstesinden gelmek üzere işlettiğimiz savunma mekanizmalarımız mevcut. Ancak son dönemde yaşanan küresel felaketler, salgın süreci gibi durumlar ile bizler, artık sağlıksız benliğimizin sesini dinleyip; içimizde var olan orkestra şefimizin kendini yönetmede yetersiz kaldığını görüyoruz. Böylece olayları algılayış ve cevap veriş tarzımız değişiyor ve başka benlik tipleriyle çözüm yoluna gitmeye çalışıyoruz. Bu da bizi “biz” olmaktan çıkarıyor, adeta tanımadığımız bir hale büründürüyor.

İnsanı daha çok fiziki özellikleriyle açıklamaya çalışan ünlü Psikiyatr Freud’un da dediği gibi bizler yaşadığımız sürece keyif peşinde koşan; ancak yaşamla ölüm arasında sıkışıp kalmış canlılar değil miyiz? Bir bakıma bu söylem çok da yanlış diyemeyiz. Biz bu hayata önce yaşama, yani her ne olursa olsun hayata tutunma gayesiyle geliyoruz. Bizi biz yapan değerlerimizle büyüyoruz. Mevlana’nın da dediği gibi “Amacın yüceliği yolun sıkıntısından belli olur.” İşte biz yaşam denilen bu yüce yolda kendimizi ne kadar dayanıklı tutuyoruz, duygusal dayanıklılık becerimizin ne kadar farkındayız?


Gelin hep beraber duygusal dayanıklılık kavramının resmini çekelim.

En sade tabiriyle Duygusal dayanıklılık, büyük stres ve değişim dönemlerinde güçlü olma ve ayakta kalabilme becerisidir.

Duygusal dayanıklılıkla ilgili akademik çalışmaların geçmişi 40 yıl öncesine dayanıyor. İlk çalışmaları Minnesota Üniversitesi’nin fahri hocalarından Prof. Norman Garmezy yapmış. Garmezy, şizofren anne-babayla büyüyen çocukların bu ortama rağmen neden psikolojik rahatsızlıklar yaşamadığını araştırırken ruh sağlığında “Duygusal Dayanıklılık” faktörünün sanılandan daha büyük bir rolü olduğunu saptamış.

Boston’daki Harvard Medical School bünyesinde faaliyet gösteren Yetişkin Gelişimi Araştırmaları biriminin direktörü George Vaillant, 60 yıldır gözlemlediği muhtelif gruplarda bazı kişilerin duygusal dayanıklılığının diğerlerine göre belirgin olarak arttığını görmüş, yani duygusal dayanıklılık artırılabilen bir yetenek. Duygusal dayanıklılığın sonradan geliştirilebildiğini söyleyen araştırmalar var.

Bu konu ancak zorluklar yaşandığında deneyimleyerek anlaşılabilir bir şey demeden geçemeyeceğim. Elbette mentorluk gibi bir takım kişisel gelişim araçlarıyla da konu üzerinde farkındalık oluşsa da bazı şeyler deneyimlenmeden geçici bir bilgi paylaşımına dönüşebiliyor. O yüzden hayatımızın tadı tuzu dediğimiz üst üste gelen çıkmaz ve zorluklar aslında bizleri algılayış tarzımız boyutunda ders çıkarmamızı sağlayan ve besleyen, hatta şükretmeye yönlendiren süreçler. Sizlerin de yaşadığı zor süreçler son dönemde eminim olmuştur, tüm bunlara gelin bir de bu gözle bakın derim.

Peki, duygusal dayanıklılık için bizler elimizdeki kaynaklarla neler yapabiliriz, kısaca özetlemeye çalışayım.

Bize yaşam pınarı sunacak ilk kavram elbette ki duygusal farkındalık. Bizler hep şu kısacık yaşamımızda sürekli ne yaptığımızı anlatma ile ilgili bir koşturmaca içerisindeyiz. Ancak bu durum zihnimizi yoruyor ve sürekli yetişmemiz gereken bir trene bilet arama yolculuğumuzu körüklüyor. Halbuki neler yaptığımızdan çok, neler hissettiğimize de bir bakmak içimizi bir nebze rahatlatıp farkındalık ormanlarına yolculuğa çıkmamızı kolaylaştıracak. Burada ne hissettiğimizden kastım, aslında olumsuzluk hislerimizi anlatırken “ben sinirliyim, ben öfkeli biriyim” demek yerine, duygularımızın aslında bizim ismimizle eş değer olmadığını, gelip geçici olduğunu kendimize ispatlayacak şekilde “ben şu anda öfkeli hissediyorum.” deyip, o duyguyu akışa bırakmak şeklinde. Duygular gelip geçici olduğu gibi tanımlanmadığı sürece ilerleyen zamanlarda büyük patlamalara sebep olabileceği gibi gelin o anda onları tanımlayıp akışa bırakalım ki içimizde kalmasın.

Bir diğer konu kontrol duygumuz, yani olayları etkileme ve zorluklarla başa çıkma yeteneğimize ne kadar güveniyoruz? Hayatta her yaşadığımız şeyde bir anlam ararız. Ve genelde de bu anlam arayışı zihnin sürekli hafızasının himayesinde yerini sağlam tutan olumsuz şeyler üzerine gelir. Olumsuz bir olay mı yaşadık, hemen neden “Bu durum benim başıma geldi?” şeklinde serzenişlerimiz oluverir. İnsanın yaşadığı hayata anlam vermesi, duygusal dayanıklılığın çok önemli unsurlarından biri. Görüyoruz ki, zihinsel olarak sağlam kişiler çok güçlü değerler sistemine sahip. Bu güçlü değerler, olayları yorumlamak ve şekillendirmek için bize çeşitli yöntemler sunuyor. Böylece hayatımıza anlam katabiliyoruz. Varlığımızı sürdürmek değerlerimize ne kadar uygun yaşadığımıza bağlıdır. Zor dönemlerde ise bizi değerlerimiz ayakta tutuyor.

Diğer bir kavram Tutumumuz ve bakış açımız, aslına bakarsanız umutlu insanların duygusal dayanıklılığının da çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Genelde umutlu bakış açısına (optimist de denebilir) sahip kişiler, zorlukları benimseme eğilimindedirler, daha güçlü bir mizah duygusuna sahiptirler ve değişimi hayatın kaçınılmaz bir parçası olarak kabul ederler. “Uyum sağla ve hayatta kal” mekanizmaları daha çok işler. Konuyla ilgili bir düşünürün “Umut tüm karanlığa rağmen bir aydınlığın olduğunu görmektir” sözünü çok sevmişimdir. Bakış açısı yine dayanıklılık açısından önemli bir unsur.

Son olarak, bilgimiz ve hazırlığımız, insanlar genelde öngöremedikleri belirsizlik durumlarından hoşlanmazlar. Bunlar, birer potansiyel stres kaynağıdır bizim için. Önce sorgulayıp gerçekle ilgili sürekli bilgi edinmek istiyoruz. Ancak gerçek kabullenilmediği sürece tek başına yeterli olmayabiliyor. Öyle ki gerçeği kabullenmek bazen son derece tatsız ve duygusal açıdan zorlayıcı bir iş olabiliyor.

Gerçeklere çekinmeden bakabildiğinizde olağanüstü zorluklara dayanma ve bu zorluklardan sağ salim çıkmak için hazırlık yapma imkanına sahip oluyorsunuz.

Hatırlatmak isterim ki, hayatta iyisiyle kötüsüyle deneyimler yaşıyoruz. Unutmayalım ki bu deneyimler bizi hayat yolculuğumuzda biz yapan, güçlendiren şeyler. Tüm bunlara kendimiz üzerinde çalışmak, zihnimizi ve hatta duygularımızı eğitmek üzere üretilmiş sınavlar da diyebiliriz. Önemli olan bunların gelip geçici olduğunu bilip, tarifini yapıp, gerekirse reçetesini yazıp, bundan sonra olmak istediğimiz kişi olmaya karar vermekten geçiyor. 


Yazar

Özge Kaya

Özge Kaya