Şimdi’yi fark etmeye hazır mısın?

26/8/2021

Şimdi’yi fark etmeye hazır mısın?

İnsan beyninin saniyede 11 milyon bit veri aldığını ve sadece 40 tanesine ait bilgiyi işlediğini hiç duydunuz mu? Bilinçaltımızın eşsiz kapasitesini sizler de bu karşılaştırma ile fark etmişsinizdir diye düşünüyorum. Hani hep deriz ya bu durumu daha önce bir yerlerde yaşamıştım diye, tam olarak dejavu hali. Bilinçaltımızın bir yerlerde kopyaladığı şeyler, bizlere gündelik yaşantımızda aldığımız kararlar olarak geri dönüyor. Bunun en güzel örneği ise Reklamlar…

Reklamcılık dünyasında bizlerin farkında olmadan bilincimize kopyaladığımız bir dizi zihin alıntıları mevcut. Yine bir araştırmaya göre insan günde ortalama 3.000 reklam mesajına maruz kalıyor, bu durum reklamların içerdiği ticari mesajların yanı sıra sosyal ve kültürel öğeleri de barındırabiliyor.

İşte bilinçaltımızı ister istemez etkileyen ve ön korteksimizin bilinçliliği ile aldığımızı sandığımız kararlarımızın kendi farkındalığımızı artırmadaki yerini anlatmak üzere binlerce yıl öncesinden bir öyküden sizlere kısaca bahsedeyim. Platon’un idealar dünyasına göre, insanlar bir dönem mağaralarda yaşarlarken, bir grup kişi mağaranın girişinde arkasını güneşe döner ve oturur. Bir süre sonra bu kişiler kendi gölgesini mağaranın duvarında gördüğünde gölgesini gerçek, kendi var oluşunu ise hayal zannedermiş. Bu duruma 21. yy’ın Matrix’inde olma hali diyebiliriz. :)

Bu konuya değinme sebebim, çoğu zaman hayatımızın başrolünde olan bizler güneşe arkasını dönüp gölgelerimizi izleyen kişiler olabiliyor, anda yaşamayı unutup geçmişte veya gelecekteki ideallerimizle şimdiki hayatımızı biçimlendiriyoruz. Öyle ki bu durum, andaki özgürlüğü ve güzelliği kaçırmamıza sebep olabiliyor. Bu özgürlük beraberinde bir seçimi, seçimlerimiz ise doğal olarak olumlu veya olumsuz denilebilecek bedelleri de beraberinde getiriyor.

İşte tam da bu noktada anı keşfetmenizi sağlayacak, bilincimizi kişisel farkındalık için doğru şekilde yönetmemizi kolaylaştıracak koçluk kavramından sizlere bahsetmek istiyorum. Bildiğimiz gibi profesyonel koçlar, kişilerin bulundukları yerden gitmek istedikleri yere ulaşmasını sağlayan kişilerdir. Bu yolculukta koçun danışanına doğru sorular sorması, hatta bu soruların olabildiğince güçlü olması çok önemlidir. Günümüzde kendi kendimize yapabileceğimiz koçluk gibi daha birçok kişisel gelişim yöntemleri de ayrıca mevcuttur.

Gelin şimdi sizlere kendimizi keşfetme yolculuğumuzda kendi kendinize veya bir danışmanla yapılandırılmış şekilde alabileceğiniz yöntemlerinden bahsedeyim. 

Her şey insana inanmakla başlar…

Mindfullness Yaklaşımı: 

Şimdi farkındalığı anlamına gelen Mindfullnessla ilgili ilk çalışmalar, Prof. Dr. Jon Kabat Zinn tarafından MIT (Massachusetts Institute of Technology) Üniversitesi Mindfullness Merkezinde gerçekleştirilmiş. Prof. Dr. Kabat Zinn, aynı zamanda Bilinçli Farkındalık Temelli Stres Azaltma Programını (MBSR) oluşturan kişi. En basit tanımıyla Şimdi Farkındalığı dünya üzerinde hem klinik, hem de günlük yaşamda stres ve zorlukları yönetebilmenin yanı sıra öfke, kaygı gibi birden fazla zorlayıcı durum ve duygularla beraber kalabilmek, duyguları düzenleyebilmek, yaşamsal zorlukları kabul edebilmek ve iyilik halini sağlayabilmek için kullanılmaktadır.

Mindfullness egzersizleri nefes, duyu egzersizleri, düşünce ve duygu egzersizleri gibi gün içinde kolayca deneyebileceğiniz egzersizlerden oluşuyor. Kendimden örnek vermem gerekirse ben anı, en çok açık havada spor yaparken yakalıyorum. Tabii bu deneyimi mindfull bir deneyime dönüştürmek için mümkünse tek başınıza hatta müzik dahi açmadan kokuları, sesleri, etrafı deneyimleyerek aklınızdan geçeni izlemeye odaklı şekilde yapmanızı tavsiye ederim.

Türkiye’de şimdi farkındalığı konusunda uzman kişi olarak bu konuda doktora çalışmalarıyla bilinen Zümra Atalay akla geliyor. Kendisinin kitap ve makalelerini okumanızı tavsiye ederim.

Transaksiyonel Analiz Yaklaşımı:

1950’li yıllarda Eric Berne tarafından oluşturulmuş ve tüm dünyada kabul görmüş bir sosyal psikoloji alanı yaklaşımı olarak karşımıza çıkıyor. Temelde iletişim üzerine daha fazla odaklı olsa da aynı zamanda kişisel gelişim, psikoterapi gibi daha birçok konuda destek sunuyor.

Felsefe olarak baktığımızda bu yaklaşım; gelişimden çok insanın değişimine vurgu yapıyor. Yani gelişim insanın bir sorunu oluştuğunda bu sorunu kabullenip alışması iken, değişim baştan sorunu oluşturan durumdan veya ortamdan çıkmak anlamına geliyor.

Yaklaşımda, kişinin ego yani benlik durumları ve bu ego durumları arasındaki duygu, düşünce ve davranışsal tercihlerini konu ediyor. Transaksiyonel Analiz’e göre 3 tip egomuz mevcut. Birisi ebeveynlerimizden aldığımız değerler, kurallara göre inşa edilen ebeveyn ego, diğeri ihtiyaçlar, korku ve duyguları yoğun şekilde içeren çocuk ego ve sonuncusu ise somut, mantıklı, sağduyulu olarak tercihlerimize göre şekillendirdiğimiz yetişkin ego durumları. İşte bu ego durumlarıyla karşı tarafla iletişim ve etkileşim kurarken kullandığımız yaklaşımları ise transaksiyon olarak nitelendiriyor. Yani burada hangi egomuza göre karşı tarafa ne mesaj gönderdiğimiz önemli. Örneğin, iletişim sürecinde karşı tarafa gönderdiğim mesaj istenilen ego durumundaysa buna tamamlayıcı yani uyumlu ego deniyor.

Bir diğer Transaksiyonel Analiz yaklaşımı ise, yaşam pozisyonları. Kişinin kendisine ve başkalarına karşı duygu, düşünce ve davranışlarına yönelik göstermiş olduğu algıya deniyor. 4 temel yaşam pozisyonu mevcut. Bunlar;

· Ben ok’im, sen ok’sin: En sağlıklı algı durumu.

· Ben ok’im, sen ok değilsin: Bu kişilerin dış çevreye karşı güvenleri yoktur.

· Ben ok değilim, sen ok’sin: Bu kişilerin kendilerine karşı güvenleri yoktur.

· Ben ok değilim, sen ok değilsin: En sağlıksız algı durumu. Bu kişilerin ne kendilerine ne de dış çevreye güvenleri vardır.

Transaksiyonel Analiz’ci yaklaşıma göre yukarıda anlatılanlar üzerinden kendimize pay çıkaracağımız kısım, aslında kişinin hayatta çeşitli yaşam pozisyonlarında var olma çabası. Var olma sürecinde ise, kişi karşısına çıkan her türlü iletişim ve etkileşimlerde sergilediği veya potansiyelinde tuttuğu her türlü duygu, düşünce ve davranışlarıyla ne kadar kendinin farkında? Yapılan her etkileşim sonrasında o anda mı karar veriyor, yoksa geçmiş dönem ebeveyn tavırları mı bu konuda etkili?

Hazır benlik durumlarından bahsetmişken anlatımımı sağlıklı yetişkin role ulaşmanın tarifi ile noktalayayım. 

Sağlıklı Yetişkin Role Ulaşmak için Reçeteniz…

Transaksiyonel Analiz’de bahsettiğimiz bu temel kavramlar hepimizin gündelik yaşantısında var olan inişli çıkışlı gündemlerimiz ve onlara nasıl tepki verdiğimizle şekilleniyor demiştik. Aslında yaşantımızda çoğu zaman kendimizi belli olaylar karşısında suçlar halde bulabiliyoruz ve sorunumuzu çözmek adına bir bakmışız sürecin içinde kaybolmuşuz. Bu durumu Transaksiyonel Analiz’ci Stephan Karpman drama üçgeni olarak tanımlıyor. 

Drama Üçgeni, 1968 yılında Karpman tarafından masal karakterlerinden esinlenilerek oluşturulan, her köşesinde farklı rollerin birbirini tamamladığı bir sahne aslında. Karpman’a göre, kendimizi suçladığımız zaman o anda 3 role gideriz. Bunlar; suçlayıcı, kurban ve kurtarıcı rollerdir. Bir de yetişkin rol vardır ki bu parodide en sağlıklı rolümüz. 

Eğer kendimizi sağlıklı yetişkin rolüne yönlendirmek istiyorsak, işte tam da bu noktada öncelikle kendimize inanmak, sonra alacağımız aksiyon öncesi niyet etmek, konuyla ilgili olumlu/olumsuz etkileri tespit etmek ve alınan kararları onaylamak, yani konuyu (aksiyon) eylemsiz farkındalığa dönüşmemesi için aksiyonla sonuçlandırmak gerekiyor. Bu 3’lü drama üçgeninde, kurbanın yaşamındaki sorumluluklarını almak için çaba göstermesi, kurtarıcının başkalarının değil, kendi ihtiyaçlarının sorumluluğunu alması ve sağlıklı sınır koymayı öğrenmesi ya da suçlayıcının zayıf yönleri ve zayıf gördüğü duyguları kabul edebilmesi ve davranışlarının etrafındaki insanlara verdiği zararı fark edebilmesi sağlıklı yetişkin rolüne yaklaşmayı mümkün kılıyor.

Kendimizi keşfetme yolculuğumuzda kullanabileceğimiz bir yöntem olarak Transaksiyonel Analiz’c yaklaşımla ilgili daha fazla bilgi edinmek için, uzun seneler Newyork’un en çok satan kitaplarından olan Thomas Anthony Harris’in “Ben Ok’im, Sen Ok’sin” kitabını öneririm. 

Anda ve sonsuza dek sürecek gelişim yolculuğunda kalmanız dileğiyle..

Kitap Önerileri:

· Mindfullness (Bilinçli Farkındalık)- Zümra Atalay

· Ben OK’im Sen OK’sin- Thomas Anthony Harris

· Farkındalık Zekasına Giden Yol (Koçlukta Gestalt Yaklaşımı)-Dorothy Sminovitch

Yazar

Özge Kaya

Özge Kaya